1 KASIM 2015 GENEL SEÇİMLERİ
ADAY TANITIM PROGRAMI
KONUŞMA METNİ
Prof. Dr. Mustafa KAMALAK
Saadet
Partisi
Genel Başkanı
4 Ekim
2015 / ANKARA
SAADET PARTİSİ
GENEL BAŞKANI PROF. DR. MUSTAFA
KAMALAK’IN
04 EKİM 2015 TARİHLİ
BÜYÜK ADAY
TANITIM ŞÖLENİ KONUŞMA METNİ
Çok aziz ve muhterem Milli Görüşçüler,
Hakkın ve adaletin tesisi için gece gündüz çalışan Dava
Kardeşlerim, hoş geldiniz.
Makama, mevkiye, şan ve şöhrete esir olmayanlar, hoş
geldiniz.
Erzurum’un dadaşları, Elazığ’ın, Sivas’ın Diyarbakır’ın gardaşları
hoş geldiniz.
Ege’nin efeleri, zeybekleri, Karadeniz’in yiğitleri hoş
geldiniz.
Kahramanmaraş’ın Sütçü İmam’ları, Gaziantep’in Şehit
Kamilleri, Şahin Beyleri hoş geldiniz.
Başları dik, yürekleri mümbit, Anadolu’nun yiğit
kadınları, yiğit delikanlıları hoş geldiniz.
Hayat iman ve cihattır diyen mücahitler, mücahideler, hoş
geldiniz.
Can kardeşlerim, Ayşeler, Fatmalar, Hasanlar, Hüseyinler,
hoş geldiniz.
HOŞGELDİNİZ ŞEREFLER VERDİNİZ.
DEĞERLİ KARDEŞLERİM…
Sözlerime bir Fatiha
istirhamıyla başlamak istiyorum. Çünkü bu gün iki eksiğimiz var. İki arkadaşımız,
iki kardeşimiz bu toplantıya gelemedi.
Gelemedi kelimesini
özellikle vurguluyorum. Allah rahmet eylesin, Erbakan Hocamız bir toplantı
düzenlemişti. Yoklama yapılıyordu. Bir ismi sordu; “gelmedi” dediler. Hocamız
döndü, “Gelmedi değil gelemedi”
Çünkü bizim insanımız, çok
önemli bir mazereti yoksa mutlaka gelir.
Hepinizin bildiği gibi Genel
İdare Kurulu üyemiz, Manisa milletvekili adayımız Cemil Bağcı bey kardeşimizi, kurban bayramında Rabbi’ne uğurladık.
Kendisi sizler gibi, Milli
Görüş davasının yiğit kahramanlarından biriydi. Milli Selamet Partisi ilçe
başkanı olarak başladığı bu kutlu yürüyüşü, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve
en son da Saadet Partisi ile sürdürdü.
Gelemeyen diğer kardeşimiz ise
Anadolu Gençlik Derneği’nden bir fidanımız. Abdullah Şahin kardeşimiz. Henüz 25 yaşındaydı, Bolu’daki bir
gençlik programından dönerken şehid oldu. Arkadaşlar söyledi: Ailesi kendisine
bir kurumda iş bulduğunda demiş ki, “Bu
işe girersem Cihad’taki görevimden geri kalırım”
Şahidiz, o da cihat yolunda
can verdi.
Cenab-ı Allah kendilerine
gani gani rahmet etsin. Bizleri cennetinde buluştursun.
Bu vesileyle merhum
liderimiz Erbakan hocamız, Cemil Bağcı ve Abdullah Şahin kardeşlerimiz başta olmak
üzere, ahirete irtihal etmiş olan bütün dava büyüklerimize, arkadaşlarımıza,
kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyor, ruhları için birer Fatiha istirham
ediyorum.
DEĞERLİ KARDEŞLERİM…
Kutlu yürüyüş devam ediyor.
Bugün 4 Ekim 2015
Ekim ayı Milli Görüş tarihi
açısından hep bir milat, hep bir başlangıç olmuştur. Ekim ayı, Milli Görüş hareketinin ilk tohumlarının ruhlara düştüğü, ilk
çiçeklerinin gönüllerde açtığı, ilk filizlerinin kalplerde yeşerdiği
aydır.
Nitekim Merhum Liderimiz
Prof. Dr. Necmettin Erbakan ilk bağımsızlar hareketini 14 Ekim 1969’da başlatmıştı.
Yine Türk siyasetinin en etkili partisi olan Milli Selamet Partisi
11 Ekim 1972 tarihinde kurulmuş, 14 Ekim 1973’de yapılan seçimde 48
milletvekiliyle parlamentoya girmişti.
İşte bugün
46 yıl önce
yaptığımız gibi, yine bir ekim ayında besmelemizi çekiyor, kollarımızı sıvıyor
ve işe koyuluyoruz.
Türkiye’mizin
kalbi Ankara’da, Türkiye’nin bu en büyük salonunda, mazlumlara umut, zalimlere
korku salan bir coşkuyla aday tanıtım şölenimizi gerçekleştiriyoruz.
Hayırlı
ve mübarek olsun.
Şundan emin olunuz: Nasıl
ki, 1969’un ekimi, maddi ve manevi kalkınmanın, yerli ve milli duruşun başlangıcı
olduysa, 2015’in 4 Ekimi de inşallah Yeniden
Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünyanın ilk adımı olacaktır.
DEĞERLİ MİLLİ GÖRÜŞÇÜLER…
İşte bu şuurla 1 Kasım
seçimlerine gidiyoruz. Türkiye’yi içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtaracak
kadroları milletimizle buluşturuyoruz.
Hepinizin bildiği gibi, 7
Haziran seçimlerinden bu yana milletçe bir tiyatro izledik.
Başrolünü AKP’nin oynadığı,
figüranlıklarını ise diğer partilerin üstlendiği bu tiyatronun maliyeti
maalesef ülkemiz için çok ağır oldu.
Her gün ocaklarımıza ateş, yüreklerimize acı düşerken, gencecik
fidanlarımızı toprağa verirken, koskoca bir ülke, taht oyunlarına kurban
edildi.
“Akan kanı nasıl önleriz,
ülkede huzuru, barış ve kardeşliği nasıl sağlarız?” diye kafa yorması
gerekenler, tam tersine, “Oylarımızı
nasıl arttırabilirizin” telaşına düştü.
Ülke kaynakları siyasi ihtiraslar uğruna heba edilirken,
- Binlerce insanımız işsiz kalırken,
- On binlerce esnafımız kepenk kapatırken,
- Dış borç dağ gibi yükselirken, çalışan
tek şey milletvekillerinin maaşları oldu.
İşte 1 Kasım tarihi bir
fırsattır.
1 Kasım’da bu oyunu
bozacak, bu figüranları sahneden indireceğiz.
Çünkü denenmiş olan,
denenmez.
7 Haziran’da denedik, gördük.
Saadet Partisiz olmuyor, olmuyor, olmuyor.
Yanyana da dursalar, üstüste de konsalar bunlar, bu işi beceremezler.
Zira Devlet yönetimi çoluk çocuk işi değildir.
Çünkü Devlet yönetimi, basiret ister, feraset ister, vizyon
ister, tecrübe ister.
Çünkü bu işler aşk işidir, heyecan işidir, inanç işidir,
iman işidir.
İman varsa imkân vardır.
Nasıl mı?
Hatırlayın, biz 1974 yılında MSP
olarak Parlamento’ya girdiğimizde oyumuz sadece yüzde 11’di. O yüzde 11 oyla
Hükümeti kurduk, Cumhuriyet tarihinin en büyük zaferini gerçekleştirdik, Kıbrıs Barış Harekâtını yaptık. Türkiye’de ağır sanayi hamlesini başlattık. Anadolu’yu fabrikalarla donattık.
Yıllardır sata sata bitiremedikleri fabrikalar bizim eserimizdir.
Başka?
Biz, 1996’da, Refahyol Hükümetini kurduğumuzda da
oyumuz yüzde 21 ‘di.
O yüzde 21 oyla yine hükümeti kurduk. Türkiye’nin son 100 yıldaki en
büyük dış politika hamlesi olan D-8’leri
gerçekleştirdik.
Kamu gelirlerini bir tek hesapta topladık. Havuz sistemini oluşturduk.
İşçiye, memura ve emekliye ilk çırpıda %
50 zam verdik. Esnafın yüzünü güldürdük. Denk bütçe yaptık. Eşel-mobil
sistemini uyguladık.
İşte Hükümet böyle kurulur!
Milletin iradesine böyle
sahip çıkılır.
İşte aşk budur. İşte vatan
sevgisi budur.
İşte tekeden süt böyle
çıkarılır.
MUHTEREM DAVA ARKADAŞLARIM…
Biz
bu yüzden, en başından beri açık ve net olarak şunu söylüyoruz; Milli Görüş’ün
yer almadığı hiçbir Meclis bu ülkenin sorunlarına çare olamaz. Saadet Partisinin
içinde yer almadığı bir Meclis milletin hiçbir derdine deva bulamaz.
Ondan
al üç milletvekili, öbürüne ekle beş
milletvekili. Hiçbir şey değişmez. Nitekim değişmemiştir.
Saadet
Partisi bir yana, diğerleri bir yana.
Bu
yüzden diyoruz ki Aziz Milletim;
Eğer kendi ikbalini değil, Memleketin istikbalini düşünen
bir Meclis istiyorsan tek çare Saadet Partisidir.
Hesabın değil hasbiliğin, öfkenin değil, aklıselimin hâkim
olduğu bir Meclis istiyorsan tek çare Saadet Partisidir.
EVET AZİZ MİLLETİM…
Basiret, feraset ve dirayet sahibi bir Meclis istiyorsan tek
çare Saadet Partisidir.
Gücün değil, yalnız ve yalnız hakkın karşısında eğilen bir Meclis
istiyorsan tek çare Saadet Partisidir.
Beytülmale sahip çıkan, fakir fukaranın, garip gurabanın
hakkını gözeten bir Meclis istiyorsan yine tek çare Saadet Partisidir.
Barış ve kardeşlik yurdu bir Türkiye istiyorsan gene tek
çare Saadet Partisidir.
Çünkü Saadet Partisi;
- Türkiye için bir pusula,
- İslam Âlemi için bir rehber ve
- Tüm insanlık için ise reçetedir.
DEĞERLİ KARDEŞLERİM…
EKRANLARI BAŞINDA BİZİ
İZLEYEN AZİZ MİLLETİM.
Açık
söylüyorum. 7 Haziran’da bunlara verilen oylar boşa gitmiştir.
Ülke
adına, millet lehine hiçbir şey yapmamışlardır.
Zaten
yapmaları da mümkün değildi.
Çünkü
hiçbirinde o öz, o ruh, o cevher yoktur. Bu durumu bildiğimiz içindir ki
biz, 7 Haziran’dan önce “Saadet Partisi’nin yer almadığı bir Meclis bu
ülkenin hiçbir problemini çözemez. Aziz Milletimizin hiçbir derdine deva
olamaz” demiştik.
Soruyorum:
Ülke’nin hangi problemi çözüldü?
Ağrı’da,
Van’da, Batman’da, Hakkâri’de, Şırnak’ta başlattıkları gaflet yangınını, Devlet
mitingi ile İstanbul’da söndürmek hiç mümkün mü?
Mümkünse
şehit cenazeleri niçin artarak gelmeye devam ediyor?
KARDEŞLERİM…
Gaflet ile hıyanet arasında
sadece niyet farkı vardır. Sonuç ise aynı!
Bu gerçeğe rağmen şimdi Ak
Parti istikrardan bahsediyor.
İstikrar istiyorsanız Ak
Partiye oy verin diyor.
İstikrara bir diyeceğimiz
yok.
Ama nasıl bir istikrar?
Allah aşkına hangi
istikrar?
Neyin istikrarı?
Bu ülkenin gördüğü en korkunç
istikrar Ak Parti iktidarında yaşanmadı mı?
Bir dediği diğerini tutmayan
iktidar Ak Parti iktidarı değil mi?
Örnek mi istiyorsunuz. Say
say bitmez.
17 Aralık operasyonlarına
kadar en büyük Cemaatçi Ak Parti iktidarı değil miydi?
Sonra “Kandırıldık, safmışız” diyenler yine Ak Partinin önde gelenleri
değil mi? Bugün en büyük Cemaat düşmanı kesilen yine Ak Parti İktidarı değil
mi?
“Esad’a kardeşim” diyen. “Ortak
bakanlar kurulu” toplayan, Esad’ı saraylarda ağırlayan Ak Parti iktidarı
değil miydi?
Sonra çıkıp, “Kandırıldık, safmışız” diyen ve “En büyük Esad düşmanı” kesilen yine Ak
Parti iktidarı değil mi?
Ergenekon, Balyoz
operasyonları başladı. En büyük demokrat kesildiler. Yakaladıkları subayları “terörist” diye içeri attılar. Bu
ülkenin Genelkurmay Başkanını bile “terörist”
diye ömür boyu hapisle yargıladılar.
Sonra “Milli orduya, askere kumpas kurulmuş, kandırılmışız, safmışız” diyenler
Ak Parti iktidarı değil mi?
“Çözüm süreci” diyenler “Oslo’da
masalar” kuranlar, “Dolmabahçe
mutabakatları” imzalayanlar Ak Parti iktidarı değil mi?
Keza ülkeyi çözülmenin
eşiğine getiren Ak Parti iktidarı değil mi?
Siz neyin istikrarından
bahsediyorsunuz?
“Oğlumu, sizin beslediğiniz PKK’lı askerleriniz öldürdü!” diyen annenin feryadına
kulak veriniz.
Bu ülkede bir istikrar
sorunu varsa bu sorunun kaynağı bizzat Ak Parti iktidarı değil mi?
AZİZ KARDEŞLERİM…
Ama asıl dertleri bizimle. Bu yüzden, idealini terk etmiş, davasını
satmış, mide düşkünü bir kısım zavallılar, yakalarına Saadet Partisi rozeti
takarak size gelecekler, yine “İstikrar”dan
bahsedip, “Biz de Saadetçiyiz ama bu
defa sakın ha oyunu Saadet’e verme,
oyun CHP’ye, HDP’ye veya boşa gider” diyecekler.
Neden?
Çünkü baraj var!
Be
zavallı! Sen kimi kandırıyorsun?
Ak
Parti’ ye verilen oylar Ak Partiye gidiyor.
CHP’ye
verilen oylar CHP’ye gidiyor.
HDP’ye
verilen oylar HDP’ye gidiyor da Saadet Partisi’ne verilen oylar nasıl oluyor da
başka partilere veya boşa gidiyor?
Buradan
sesleniyorum. Ben demekten Allah’a
sığınırım ama konu anlaşılsın diye böyle söylüyorum. Bakın ben Anayasa
Profesörüyüm.
Anayasa
Mahkemesi’nden 50’den fazla iptal kararı çıkartmış bir adamım. Merhum Erbakan
hocamız âcizane bendenizi, “Hükümet
deviren, Parti başkanı düşüren adam” diye tanıtırdı.
1996
yılında Anayasa’ya aykırı olduğu için, hukuk yoluyla Anayol Hükümeti’nin güven oylamasını
iptal ettirmiş, Refah kadroları olarak, önümüze konan engeli el birliği
ile aşmış, Anayol hükümetini düşürmüştük. Böylece merhum Hoca’mız için
Başbakanlık yolunu açmıştık.
Şimdi
milletime sesleniyorum. Siz, ilinizde, bölgenizde Saadet Partili adaylara
seçilecek kadar oy verin, Allah’ın izniyle seçim barajını bize bırakın. Bakın, o
barajlar nasıl yıkılıyor.
Hükümet
deviren kadroların yanında, bu sefer de hükümet kuran kadroları görün.
MUHTEREM ARKADAŞLARIM…
“Bireysel Başvuru”dan
bahsediyorum.
Seçilecek
kadar oy alan adaylar için Anayasa’mıza göre “baraj” diye bir şey
yoktur.
Çünkü Anayasa’mızın
148.maddesinin 3.fıkrasına göre;
“Herkes, Anayasada güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
Buna
göre bir aday milletvekili seçilecek kadar, diyelim 40 bin oy almıştır.
Ancak partisi %10’luk barajı aşamamıştır. Bu yüzden, kendisine
milletvekili mazbatası verilmemiştir.
Buna
karşılık kendisinden daha az oy alan, misalen 30 bin oy toplayan diğer
bir aday sırf partisi %10’luk barajı geçtiği için milletvekili seçilmiş
sayılacaktır.
Bu durumda 40 bin
oy alan aday bakımından bir hak ihlalinin olduğu hiçbir tartışmaya meydan
vermeyecek kadar açıktır.
İşte
Anayasa Mahkemesi, daha çok oy aldığı halde, mazbatası başkasına verilen aday
bakımından tıpkı Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi bir hak
ihlalinin olup olmadığını tespit edecek ve mazbatanın hak sahibine
verilmesini sağlayacaktır.
Kaldı ki insan olarak,
- İlk vazifemiz,
temizlerle, doğrularla, sadıklarla beraber olmaktır.
Öyle değil mi ey kalbinin
sesini dinleyen vicdan sahibi kardeşlerim?
- İkinci vazifemiz, emaneti ehline vermektir.
Öyle değil mi ey akıl sahibi
candaşlarım?
- Üçüncü olarak, bir
kötülük gördüğümüz zaman, onu bizzat düzeltmemiz gerekir. Buna gücümüz
yetmiyorsa kalbimizden bu’z ederiz. Çünkü bir kötülüğe vesile olanlar, onu
görmezden gelenler için, o kötülükten, o günahtan bir pay ayrılır.
Öyle değil mi muhterem hacılarımız,
hocalarımız.
- Nihayet dördüncü olarak,
oy vermek onay vermektir. Oy verdiğin kimsenin icraatlarına, günah ve
sevaplarına iştirak etmektir.
Öyle değil mi sevgili
vatandaşlarım?
DEĞERLİ KARDEŞLERİM…
Son yıllarda o kadar çok
şey kaybettik ki.
Zamanımızı kaybettik,
Kardeşliğimizi kaybettik.
Gençliğimizi kaybettik.
Umudumuzu kaybettik.
Allah
korusun, biraz daha geç kalırsak ülkemizi kaybetmekle karşı karşıya kalırız.
Öyle
bir coğrafyada yaşıyoruz ki, artık kaybetmeye tahammülümüz yok.
Çünkü
Anadolu tarih boyunca hep mazlumlar için sakin bir liman, güvenli bir sığınak
olmuştur.
Hatırlayın,
1989 yılında Bulgaristan’lı kardeşlerimiz zulme uğradılar,
Anadolu’ya koştular. Türkiye’ye sığındılar.
1995 yılında Bosna’lı
kardeşlerimiz zulme uğradı, Anadolu’ya koştular. Türkiye’ye sığındılar.
2000
yılında Irak’lı kardeşlerimiz zulme uğradı, Anadolu’ya koştular. Türkiye’ye
sığındılar.
Hatta
1492 yılında kral Ferdinand’ın zulmüne uğrayan İspanya Yahudileri bile
Anadolu’ya koştular. Türkiye’ye sığındılar.
Şimdi
Libyalı, Yemenli, Iraklı, Suriye’li kardeşlerimiz zulme uğruyorlar ve
yine Anadolu’ya koşuyorlar.
Bunu
niye söylüyorum?
Burası
son kaledir.
Türkiye
son sığınaktır.
Bu
vatan bölünürse, bu topraklar parçalanırsa, kardeş kavgasına tutuşursa, bizim
gidebilecek hiçbir yerimiz yok.
Biz
düşersek bütün mazlumlar düşecektir.
DEĞERLİ DAVA ARKADAŞLARIM…
İşte bugün karşı karşıya
bulunduğumuz terör belası da, bu son
kaleyi içerden yıkma planının bir parçasıdır.
Bu vesileyle teröre kurban
verdiğimiz tüm şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Kederli
ailelerinin acılarını yürekten paylaşıyorum.
Evet, Küresel
emperyalistler, Çanakkale’de tankla,
tüfekle yapamadıklarını şimdi içeride kardeş kavgası çıkarmak suretiyle yapmaya
çalışıyorlar.
Mertçe yapamadıklarını, kalleşçe
yapmaya kalkışıyorlar.
Karşı karşıya bulunduğumuz
tehlikenin daha iyi anlaşılması için birkaç rakam vermek istiyorum.
Resmi kayıtlara göre son 30 yılda terör belasına kurban verdiğimiz insan sayısı 50 binin üzerindedir.
Bu rakam, I.
Dünya Savaşı hariç, Türkiye'nin son
100 yılda girdiği tüm savaşlarda kaybettiği
insan sayısından kat be kat daha fazladır.
Yine son 30 yılda terör belası
yüzünden savunma harcamalarına ayrılan kaynak, her yıl, ortalama 15 milyar dolardır. Bu da en kaba
hesapla 450 milyar dolar eder.
Bu 450 milyar dolarla bırakın yolu, köprüyü, Marmaray’ı,
yeni baştan bir Türkiye kurulurdu.
Ama maalesef halkın refahı için kullanılabilecek bu imkân
tam tersine, hem Kürt, hem de Türk halkının cebinden gitmiş ve daha da
fakirleşmemize neden olmuştur.
Yani kaybeden biziz.
Türkler olarak kaybediyoruz
Kürtler olarak kaybediyoruz.
Millet olarak kaybediyoruz, ülke olarak kaybediyoruz.
Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla, Acemiyle, Alevisi,
Sünnisiyle topyekün İslam âlemi olarak kaybediyoruz.
Peki, kazanan kim?
Bunu anlamak için sadece İsrail’in haritasına bakmak
yeterlidir.
1948 yılından bu yana İslam ülkeleri birer birer
parçalanıp küçülürken, haritadaki yeri büyüyen, sınırları genişleyen tek ülke
işgalci İsrail’dir.
Hep söyledim, yine
söylüyorum. Biz, her gün Kürtçe, Türkçe, ağıtlar yakarken, birileri
Londra’daki, Washington’daki, Tel Aviv’deki şatolarında viskilerini
yudumlayarak İngilizce zafer şarkıları söylüyorlar.
DEĞERLİ KARDEŞLERİM…
Bütün bu gelişmeler
göstermektedir ki, Türkiye’nin, Saadet Partisi’nin basiret, feraset ve
dirayetine her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.
Çünkü her ne pahasına
olursa olsun hakkı haykıran, doğruyu söyleyen tek hareket Milli Görüş ve Milli
Görüş’ün tek temsilcisi olan Saadet Partisidir.
Mesela, bundan
12 yıl önce Irak’ı Saddam gibi bir diktatörden kurtarıp Irak halkını özgürlüğe
kavuşturacaklardı.
Bir tek
biz karşı çıktık. “Hayır, bu büyük bir
yalan.” dedik. “Bunların asıl amacı Irak’ı işgal etmek, bölüp parçalamak”
dedik.
Bunu dedik diye Saddamcı olduk!
Bundan 4
yıl önce bu sefer Kaddafi’yi devirip
Libya’ya demokrasi getireceklerdi!
Yine biz yalnız
biz karşı çıktık. “Yalan” diye
haykırdık. “Asıl amaç bir İslam ülkesini daha kana ve gözyaşına boğmak” dedik.
Bunu dedik diye Kaddafici! olduk. Diktatörcülükle
suçlandık.
Sonra Esad’ı devirip, Suriye’ye demokrasi
getirmeye karar verdiler!
Yine biz
karşı çıktık. “Aynı yalanı söylüyor,
yine aynı oyunu oynuyorlar” dedik. Bu kanlı planı engellemek için her şeyi
göze alıp Şam’a gittik.
Bu sefer de “Esedcilikle” suçlandık.
Kısacası, olmadığımız, suçlanmadığımız bir
şey kalmadı.
Balyoz’cu olduk, Ergenekoncu olduk, Paralelci
olduk.
Ama Allah
aşkına elinizi vicdanınıza koyun, peki sonuç ne oldu?
Maalesef
hep biz haklı çıktık.
Ak Parti iktidarının desteği ile;
Paramparça
olmuş bir Irak,
Paramparça
olmuş bir Libya,
Paramparça
olmuş bir Suriye…
Bundan 4
yıl önce, dünyanın hiçbir ülkesinde işçi olarak çalışan bir tane Libyalı
bulamazdınız. Şimdi plastik botlarla ülkelerinden kaçmaya çalışırken bebekleriyle beraber can veriyorlar.
Ak
Parti’nin basiretsizliği yüzünden, İslam coğrafyasında tarihin en büyük mülteci
dramı yaşanıyor.
Akdeniz’in
sularında son bulan hayatlar ya Suriyeli, ya Libyalı, ya da Iraklı.
Keşke biz
haksız çıksaydık da, hayatları Akdeniz’in, Ege’nin sularında son bulan o
bebekler ölmeseydi.
Keşke biz
haksız çıksaydık da, Libya paramparça edilmeseydi.
Keşke biz
haksız çıksaydık da Suriye’de 300 bin kardeşimiz ölmeseydi. Üç milyon insan
yerini yurdunu terk edip İstanbul’un, Ankara’nın sokaklarında dilenmek zorunda
kalmasaydı.
Bu
vesileyle yine uyarıyoruz. Bir kez daha kardeşlik vazifemizi yapıyoruz.
Ne
derlerse desinler, hangi yakıştırmayı yaparlarsa yapsınlar, ister şucu, ister
bucu desinler; Milletimiz ve tarih önünde bir kez daha gerçekleri haykırıyor ve
sesleniyoruz:
KOBANİ,
KANDİL, IŞİD, PKK, PYD, hepsi “Büyük Plan”ın “Küçük Parçaları”dır.
Asıl proje“Büyük Ortadoğu Projesi”dir, asıl
plan, Büyük İsrail Planıdır.
Bundan 100
yıl önce, Osmanlı imparatorluğu parçalanmış, Hilafet yok edilmiş, Müslümanlar bir tespihin taneleri gibi,
darmadağın edilmişti. Ve bu parçalanmışlığın ardından 1948 yılında Filistin’de
işgalci İsrail Devleti kurulmuştu.
Aynı oyun
bugün yeniden oynanıyor. Zaten bölünmüş bir coğrafya daha da bölünerek, “mikro devletçikler”, “kabile devletçikleri” kurulmak
isteniyor.
İslam
ümmeti, “Kürt, Türk, Şii, Sunni, Arap,
Acem” gibi her türlü etnik ve mezhebi farklılıklarla tahrik edilerek
birbirine düşürülmek isteniyor.
AZİZ MİLLETİM…
Büyük İsrail Planı’nın nihai hedefi ise
Türkiye’dir.
Türkiye’nin parçalanmasıdır. Türkiye
bölünüp parçalansın ki “Arz-ı Mev’ud’u” içine alacak biçimde Büyük İsrail
Devleti kurulabilsin.
Düşen,
bölünen her İslam ülkesi İsrail’in bu hedefe biraz daha yaklaştığını
göstermektedir.
Bu büyük
oyuna karşı her zamankinden daha fazla dikkatli olmalıyız.
Milli
birlik ve beraberliğimize sahip çıkmaklıyız.
Bu yangını söndürmek, bu
ateşi dindirmek, akan şehit kanlarını durdurmak için el ele, omuz omuza vermek
mecburiyetindeyiz.
Bizler
Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Alevisiyle, Sünnisiyle aynı bahçenin
çiçekleri, aynı milletin evlatlarıyız.
Bu
birliği Allah’ın izniyle Saadet Partisi olarak biz sağlarız. Evet, Saadet
Partisi olarak sadece biz sağlarız. Çünkü sadece biz “yerli” ve “millîyiz.”
DEĞERLİ KARDEŞLERİM…
Böyle bir tabloda, 1 Kasım
seçimleri, uçurumdan önceki son çıkıştır.
1 Kasım’da yüreğimizin
sesini dinleyelim
Saadet Partisi’nde birleşelim.
ÇÜNKÜ SAADET PARTİSİ TERTEMİZ BİR MAZİ’NİN ADIDIR.
Saadet Partisi;
Yolsuzluğun, rüşvetin, adam kayırmanın olmadığı, yetim
hakkının yenmediği tertemiz bir mazinin adı.
SAADET PARTİSİ TERTEMİZ BİR KADRONUN ADIDIR.
Evet, Saadet Partisi,
Siyaseti mal ve ikbal için değil,
- şan ve şöhret için değil,
- makam ve mevki için değil,
- siyaseti Allah rızası için yapan bir kadronun adıdır.
VE SAADET PARTİSİ TERTEMİZ BİR GELECEĞİN ADIDIR.
Saadet
Partisi;
Avrupa
kapısında ev ödevleriyle bekletilen değil, mazlum İslam ülkelerine öncülük eden
şahsiyetli bir geleceğin
adı.
Saadet Partisi;
Kutuplaşan değil, Kürdüyle, Türküyle kucaklaşan, barış ve kardeşlik yurdu
bir geleceğin adı.
Saadet Partisi;
Emeğin sömürülmediği, hakça paylaşımın esas alındığı adil bir geleceğin
adı.
Saadet Partisi;
Sokaklarında aç ve açıkta kimsenin olmadığı mutlu ve müreffeh bir geleceğin
adı.
Saadet Partisi;
Kumsallarında masum bebeklerin, can verirken değil, neşe içinde, sevinçle
oynarken resimlendiği bir geleceğin adı.
Böyle bir geleceği ihtirası
olanlar değil, ancak ve ancak ideali olanlar kurabilir.
İşte bu idealin adresi Saadet Partisidir.
Bu
yüzden kınayanların kınamasına
aldırmadan haykırıyoruz:
Mühim
değil güceneni küseni
Allah
sevmez haksızlığa susanı
Yozgat'ın
Yerköy'lü Yetim Hasan'ı
Susarsam
hakkını helal etmesin
Allah
rızasıdır arzum emelim
Bu necip
milleti ondan severim
Hazreti Peygamber
gerçek rehberim
Susarsam
hakkını helal etmesin
Susmayacağız.
Susturamayacaklar.
Bütün gücümüzle hakkı haykırmaya devam
edeceğiz. Kapı kapı dolaşacağız. Tutmadık el, dokunmadık yürek bırakmayacağız.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. 1 Kasım bir başka açıdan
da tarihi ve anlamlı bir gündür. Avrupa Birliği’nin kuruluşu, 1 Kasım 1993
tarihinde, resmen dünyaya ilan edilmişti.
İnşallah sizlerin gayret ve çabalarıyla, 1 Kasım 2015 tarihi
de İslam Birliği’nin kuruluş tarihi, kuruluş müjdesi
olacak.
1 Kasım’da, Yaşanabilir bir Türkiye’nin, Yeniden Büyük Türkiye’nin
ve Yeni Bir Dünyanın ilk işaret fişeğini atacağız.
Amacımız, millet kesesinden bir şeyler aşırmak değil,
Amacımız;
Ülkemizi saran yangını
söndürmek,
Akan şehit kanlarını durdurmak,
Anaların gözyaşlarını dindirmektir.
DEĞERLİ ARKADAŞLARIM…
AZİZ MİLLETİM,
Bizim idealimiz;
- Yaşanabilir Bir Türkiye,
- Yeniden Büyük Türkiye ve
- Yeni Bir Dünya kurmaktır.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder